Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin “Diyaneti Tartışıyoruz” çalışması kapsamında düzenlenen yuvarlak masa toplantılarının yeni adresi İzmir idi. Toplantıda Diyanet'in yanı sıra din ve mezhepler arasındaki gerilimler de konuşuldu ve "Sorunlarımızın çözümü birbirimizi yakından tanımakla mümkündür" denildi.

Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin yürüttüğü 'Sosyo-Ekonomik Politikalar Bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)' çalışması kapsamında 1 Şubat 2014’te İzmir’de yapılan yuvarlak masa toplantısına STK temsilcileri, akademisyenler ve çeşitli dini ve siyasi gruplara mensup yurttaşlar katıldı.

İzmir Barosu avukatlarından hYd üyesi Murat Dinçer moderatörlüğünde yapılan toplantıda Prof. Dr. İştar Gözaydın, Dr. Hidayet Şefkatli Tuksal ve yazar Cafer Solgun, din-devlet ilişkisi ve Diyanet’in konumuyla ilgili kısa birer sunum yaptı. İştar Gözaydın, Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze devletin Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla verdiği din hizmetinin niteliğine dair bilgiler aktardı ve Diyanet’in mevcut taleplere rağmen tek bir inanca yönelik hizmet vermeye devam etmesinin problemli olduğunun altını çizdi.

Hidayet Şefkatli Tuksal ise Diyanet tartışmasında iki yaklaşımdan söz edilebileceğini söyleyerek bu yaklaşımları şu şekilde özetledi: “İlk yaklaşım Diyanet’in tasfiye edilerek her inanç grubunun kendi ibadethane, din adamı ve eğitim ihtiyacını kendisinin karşıladığı bir sistem. Diğeri ise Diyanet’ten halkın din konusundaki talep ve dini hizmetlerini görmesini talep eden bir yaklaşım.” Tuksal herhangi bir cemaate mensup olmayı tercih etmeyenlerin dini hizmet alabildiği bir seçenek olarak Diyanet’i önemsediğini ancak kurumun değişime de ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

Cafer Solgun konuşmasında “Diyanetin resmi ideolojinin karargahı olarak kurulduğunu, tek tip Müslümanlık inşa etmek üzere işlev gördüğünü, mevcut statüsü ve misyonu ile de ayrımcılık üreten bir kurum olduğunu” ifade etti.

Sunumların ardından yapılan tartışma oturumlarında Diyanet ile ilgili fikirler dile getirilirken, farklı inanç gruplarının birbirlerine önyargılı yaklaşımlarına dair örnekler verilerek çözüm yolları arandı.

‘Diyanet için herkesten vergi alınıyor, ama...’

Toplantıda gündeme gelen meselelerden biri Diyanet bütçesinin yurttaşların tamamından alınan vergilerle karşılanmasına rağmen, Müslüman olmayan veya Sünnilik dışındaki mezheplerin herhangi bir hizmet almaması oldu. Bunun üzerine Türkiye’nin üniter yapısı sebebiyle kaynakların bir havuzda toplanarak dağıtıldığı, ancak federal yapılarda farklı vergilendirme usullerinin mümkün olabileceği hatırlatması yapıldı.

Bir katılımcı, devletin hem dini yönetip hem laiklik iddiasında bulunmasının tezat olduğunu söyledi. Diyanet’in mevcut durumda, hızlı bir şekilde ve tümüyle kaldırılmasının mümkün olmadığını ancak “Devletin din meselesinde taraf değil, hakem olması gerektiği” gerçeğinden hareketle, etkisi “sönümlenerek” özerk bir yapıya dönüşebileceğini ifade etti.

Türkiye’de Müslümanların dini bayramlarının resmi tatil olarak kabul edilmesine rağmen, diğer dinlerin kutsal günlerinin tatil olmadığını hatırlatan bir katılımcı da, “Bu, dinimi özgürce yaşayamadığımın bir kanıtıdır” diyerek, diğer dini bayramların da resmi tatil olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladı.

'Özerk Diyanet, seçilmiş Başkan'

Diyanet-Sen’den katılımcılar sendikanın “Özerk Diyanet, seçilmiş başkan” görüşünü savunduğunu ifade etti. Diyanet’in her iktidar değişimiyle başkanının ve politikaların değişmesinin problemlere neden olduğu vurgusu yapıldı.

Son dönemde gündeme gelen “cami-cemevi birlikte” projesi için bir katılımcı, "Cami ve cemevinin yan yana olmasından daha önemli olan, cami ve cemevinden çıkanların kol kola olmasıdır" dedi.

‘Herkes farklı, herkes eşit’

Toplantıda öne çıkan görüşlerden bazıları şöyle:

  • Devlet, din ve inanç özgürlüğünü inanca mensup kişi sayısına göre düzenleyemez. Sünniler çoğunlukta diye özgürlük buna göre tasarlanamaz. Bir mekanın ibadethane olup olmadığına da devlet karar veremez. Tüm bu tartışmalar hukuk zemininde çözülebilir.
  • Diyanet Sünni Müslümanların devlet tarafından yönetilmesinin aracıdır.
  • Diyanet ani bir kararla kapatılamaz; kurumun din hizmeti alanında pek çok ihtiyacı karşıladığını görmek lazım. Ancak bu haliyle de sürdürülebilir değil, özerk bir yapıya kavuşması gerekiyor, bunun için de ekonomik olarak bağımsız olması, genel bütçeden çıkarılması şart.
  • Diyanet, çeşitli inanç gruplarının hatta ateistlerin de içinde yer alacağı “İnanç grupları yüksek konseyi” gibi bir üst yapı olarak yeniden düzenlenmeli.
  • Diyanet’i kaldırmak yerine nasıl daha fonksiyonel hale getiririz meselesine kafa yormak gerekir. Halkı dini konularda aydınlatmakla görevli bir kurum olduğuna göre, bunun çoğulcu bir toplum yapısı içinde bir arada yaşayabilmeye nasıl katkıda bulunabileceği düşünülmelidir. İnsanı merkez alan, ahlakı ortak değer olarak gören bir yaklaşımı benimsemesi sağlanmalı.
  • Diyanet “Herkes farklı, herkes eşit” anlayışıyla yeniden yapılandırılmalı. Her inanç topluluğu kendi ibadetini kendi arzu ettiği şekilde yapabilmeli. Diyanet’in görevi ise koordinasyon ve iletişimi sağlamak olmalı.