Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin “Diyanet’i Tartışıyoruz” projesinin Antakya’da yapılan yedinci yuvarlak masa toplantısında Diyanet, laiklik, demokrasi ve ayrımcılık sorunları tartışıldı.

12 Nisan 2014 cumartesi günü gerçekleştirilen ve sivil toplum kuruluşları, sendikalar, çeşitli inanç grupları temsilcilerinin katıldığı toplantıda Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkedeki laiklik anlayışı ve farklı inançlara yaklaşımı çerçevesinde ele alındı. Toplantıda ayrıca Diyanet’in gelecekteki konumunun nasıl olması gerektiği de tartışıldı.

Tartışmanın açılış konuşmasını yapan Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan Türkiye’deki laiklik tanımını eleştirerek devlet ve din işlerinin ne olduğuna dair net tarifler olmadığını söyledi. “Laikliğin dinsel kurumların ortadan kaldırılması değil, bu kurumların kendi alanında faaliyetlerini sürdürmesi” anlamına geldiğini dile getiren Mertcan, “Cumhuriyet anlayışında laiklik, dinin çeşitli biçimlerde devlet tarafından baskılanmasıdır” dedi. Mertcan Diyanet’in yayın ve hutbelerinde diğer inanışlara yönelik ayrımcı ve nefret ifadeleri bulunduğunu söyleyerek çeşitli örnekler verdi.

Mertcan’dan sonra söz alan gazeteci-yazar Cafer Solgun da başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı adında bir kurumun bulunduğu bir sistemin gerçek manada ne laik ne de demokratik olabileceğini söyledi. Solgun, yakın döneme kadar iktidar partisinin Diyanet'le ilgili eleştirel yaklaşımlara açık duran bir görünüm içinde olduğunu ancak şimdilerde Diyanet'i "Önemli icraatları olan güzide bir kurumumuz" diyerek savunmaya başlamasının dikkat çekici olduğunu kaydetti.

'Diyanet, din rejime ayak bağı olmasın diye icat edilmiş bir sopadır'

Açılış konuşmalarının ardından katılımcılar Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacı, statüsü, misyonu ve mevcut din-devlet ilişkileriyle ilgili görüşlerini dile getirdi. Öne çıkan görüşler şöyle idi:

  • Bu meselede temel sorun, demokrasi ve din ilişkisidir. Demokrat bireyler ve demokrat bir toplum olunamadığı sürece demokratik bir devlet de olunamaz, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi asimilasyon kurumlarını toplum yük olarak taşımaya devam eder.
  • Cumhuriyet Diyanet’i dinin yeni rejim önünde engel olmasını önlemek, devletleştirilen dini yaygınlaştırmak ve devletleştirmeye direnen grupların itibarsızlaştırmasını sağlamak için kurdu.
  • ‘Din kişi ile Tanrı arasındadır’ denir, ancak Diyanet hiçbir zaman dini öncelik olarak görmemiştir. Bir kurum, maddi destek aldığı gücün görüşlerine uygun davranmak zorundadır.
  • Diyanet, din rejime ayak bağı olmasın diye icat edilmiş bir sopadır. Devleti yıkabilecek en büyük güç olarak Sünniler görüldüğü için Diyanet Sünnilere yönelik kuruldu. Devlet eğer başka inanç gruplarını ciddi bir tehdit olarak görseydi, onlara yönelik de bir diyanet politikası yürütürdü.
  • Ateist bir vatandaş din eğitimi aldığı zaman Diyanet’te çalışma hakkına sahip olabilir mi? Teorik olarak sahiptir ama pratikte bir saat bile duramaz. Türkiye ne laiktir, ne demokratik… Resmi bir inanç kurumunun olmaması gerekir, bu toplumu ayrıştırır.

‘Diyanet bir koordinasyon kurumu haline getirilsin’

Toplantının ikinci bölümünde Yrd. Doç. Dr. Nil Mutluer, Diyanet’in dini denetleyen ya da Sünni İslam’ın nasıl yaşanacağını düzenleyen bir kurumken, gündelik hayata adım adım nasıl sirayet ettiğini anlattı. Diyanet’in 1960’lardan itibaren yalnız dinin değil ahlakın da nasıl kontrol edileceği üzerine kafa yormaya başladığını ifade eden Mutluer, Diyanet’in toplumu şekillendirmeye yönelik kadın politikalarına da değindi. Şiddet gören kadınların çoğunun ilk olarak Diyanet görevlisi vaizelerle konuştuğunu hatırlatan Mutluer, Diyanet dönüştürülecek ya da kaldırılacaksa alternatif üretirken bu meselelerin de dikkate alınması gerektiğini söyledi.

Diyanet'in lağvedilmesini savunan katılımcılar ile özerkleştirilmesi gerektiğini savunan katılımcıların üzerinde mutabık kaldıkları ortak görüş, DİB'in mevcut haliyle kabul edilemezliği oldu.

Değişik din ve inanç gruplarından katılımcıların yaptıkları değerlendirmelerin ikinci bölümünde öne çıkan görüşler şöyle idi:

  • Sünni vatandaşlar da dini açıdan özgür değil. Bu teşkilat Sünni mezhebin Hanefi ekolüne hizmet veriyor ama onlar da tam anlamıyla faydalanamıyor. Diyanet’in mutlaka kaldırılması lazım, çünkü dine değil devlet erkine hizmet ediyor. Ayrıca İslam dininin Diyanet’in korumasına ihtiyacı yok.
  • Türkiye’de yaşayan tüm inanç gruplarını destekleyecek bir mekanizma kurulamadığından Diyanet İşleri Başkanlığının işlevi kalmamıştır. Devletin bu alandan tamamen çekilmesi gerekir, din hizmetlerinin nasıl verileceğine inanç gruplarının kendisi karar vermeli.
  • Diyanet halen cemevlerinin ibadet mekânı olup olmadığı konusunda resmi görüşü sorulan bir kurum… Aleviler cemevlerini kendi ibadet mekanı görüyorlarsa bu bir tartışma konusu olmamalıdır.
  • Diyanet kapatılacaksa Diyanet’ten hizmet alan yurttaşların “camileri nasıl finanse ederiz” diye endişe etmeyeceği, Diyanet çalışanlarının da işsizlik korkusu yaşamayacağı bir çözüm yolu bulunmalıdır. Diyanet feshedilsin önerisi gerçekçi değil.
  • Günümüzde bir inanç grubu, bir başka inanç grubunun insafına bırakılmış durumda. Herkesin kendi diyaneti olmalı. Alevlerin kendi Diyanet’i olmalı mesela ve Alevilerle ilgili her türlü karar burada alınmalı. Gadirhum Bayramının resmi tatil kabul edilmesi gerekir. Resmi kurumlar bu bilgiyi Alevi Diyaneti'nden öğrenmeli. TRT’nin Alevilerle ilgili yapacağı programlarda danışacağı kurum Alevi Diyaneti olmalı. Dini kurumların başkan ve yönetimlerini inananlar demokratik yollarla kendileri seçmeli. Diyanet devlete değil halka karşı sorumlu olmalı.
  • Diyanet bir devlet kurumu olmaktan çıkarılmalı, din hizmetleri inanç gruplarına bırakılmalı. Diyanet yeni halinde bütün mezheplere açık olmalı, bütün mezhepler Diyanet’te temsil edilmeli. Hutbeler devlet tarafından hazırlanmamalı. Özgürlükler olsun ama din hizmetleri yakın geçmişte örneğini gördüğümüz Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz gibi dini istismar edenlere de bırakılmamalı. (Bu görüş toplantıya katılan Diyanet çalışanları tarafından dile getirildi.)
  • Diyanet içinde diğer inanç gruplarına yer verilmesi işleri daha da zorlaştırır. Diyanet devletin bir birimi olmaktan çıkmalı, bu kuruma devlet bütçesinden kaynak ayrılmamalı, idari ve bütçe açısından özerk olmalı.
  • Kiliselerin Diyanet'le hukuksal bir ilişkisi yok. Kiliselerin devletle ilişkisi elektrik faturalarının ödenmesinden öteye değildir. Hıristiyan yurttaşlar da TC vatandaşı kimliği taşımaktadır ama devlet onların sorunlarıyla ilgilenmemektedir. Hıristiyan yurttaşlar çocuklarına dini eğitim verememekte, kendi din adamlarını yetiştirememektedirler.
  • Devletin asıl ve tek işlevi bütün inanç gruplarının özgürce kendilerini ifade edebileceği ve ibadetlerini yapabileceği bir ortamı garanti altına alması ve bir inancın diğerleri üstünde tahakküm kurmasının önüne geçmesidir.

Toplantının sonunda bu tür toplantıların daha sık yapılması ve Antakya'da yaşayan dini grupların birbirlerinin sorunlarını, talep ve beklentilerini birbirlerinden öğrenmesi temennisinde bulunuldu.