Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin (hYd) yürüttüğü “Sosyo-Ekonomik Politikalar Bağlamında Diyanet İşleri Başkanlığı” çalışması kapsamında 27 Eylül 2014’te yapılan yuvarlak masa toplantısında Van’daki sivil toplum kuruluşlarından, inanç gruplarından, yerel basından temsilciler ve akademisyenler Diyanet İşleri Başkanlığı’nı tartıştı.

Van Genç İşadamları Derneği ve hYd üyesi Kadri Salaz’ın moderatörlüğünü yaptığı “Diyanet’i Tartışıyoruz” başlıklı toplantı Prof. İştar Gözaydın’ın “Bir Kamu Hizmeti Olarak Din ve Diyanet” sunumuyla başladı. Gözaydın, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren çıkarılan yasa ve anayasalara atıf yaparak devletin Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla din işlerini nasıl düzenlediğini anlattı ve siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun, hiçbir siyasi partinin Diyanet’in sunduğu siyasi güç ve olanaklardan vazgeçmeye yanaşmayacağını ifade etti.

Öğleden sonraki oturumda da araştırmacı-yazar ve Yüzleşme Derneği Başkanı Cafer Solgun “Resmi ideoloji ve Diyanet” başlıklı sunumunda Diyanetin resmi ideolojinin karargâhı olarak kurulduğunu, tek tip bir Müslümanlık inşa etmek üzere işlev gördüğünü, mevcut statüsü ile de ayrımcılık üreten bir kurum olduğunu söyledi.

Sunumların ardından toplantı katılımcılarının Diyanet İşleri Başkanlığına dair görüşlerini dile getirdikleri tartışma oturumları yapıldı. Oturumlar sırasında katılımcılar sıklıkla IŞİD’e atıfta bulunarak, IŞİD eylemlerinin İslamla ilgisi olmadığını ve Diyanet’in IŞİD’i yeterince güçlü kınamadığını ifade etti. Diyanet’in yıllardır bölgede bir asimilasyon kurumu olarak faaliyet yürüttüğü, yayınlarında Kürtçeyi görmezden geldiği söylenirken, bazı katılımcılar da din hizmetlerinin devlet tarafından veriliyor olmasının din adamları üzerinde baskıya neden olduğuna dikkat çekti.

'Diyanet olmazsa din elden gider mi?'

Toplantı katılımcılarının yürüttüğü tartışmalarda öne çıkan görüşlerden bazıları şunlar oldu:

  • Genel olarak demokratik bir cumhuriyet olabilseydik Diyanet’in kaldırılması veya özerkliği bu kadar önemli bir tartışma konusu olmayacaktı.
  • İslamiyet ülkede temel unsur olarak kabul ediliyor, bu demokratik bir yaklaşım değil. Bu yönüyle Diyanet tartışmalı bir kurum, özerkleştirilmeli.
  • İdeolojik olarak bakıldığında yalnızca Diyanet değil, devletin bütün kurumları tartışmalı. Diyanet Sünni Hanefi Müslümanlığa hizmet ediyor, oysa bütün inanç gruplarının dini hizmet taleplerine cevap vermeliydi. Devlet dediğimiz aygıt bu kurumu kendisine göre yönlendiriyor. Oyların büyük çoğunluğunu Sünni Hanefi topluluktan alan bir hükümetin Diyaneti tarafsız yönetmesi mümkün değil.
  • Diyanet Van’a Hanefiliği, Milli Eğitim Türklüğü getirdi, asimilasyon aracı oldu. Aile ve İrşat bürolarıyla köylere dinden ziyade kendi kültürünü taşıyor. Diyanet çeşitli dergiler yayınlıyor ama Kürtçe yayını yok. Sünni Hanefilik mezhebini tek mezhep olarak benimsetmeye çalışıyor. Diyanet’in mezhep farklılıklarına tahammülü yok.
  • Bugün devlet eliyle Van’ın her köşesinde imam hatip açılıyor. Dindar insanlar olarak devletten gelen dine karşıyız. Diyanet özerk bir yapıya kavuşmalı.
  • İslam dininde Diyanet diye bir şey yoktur. Diyanet, kişilerin çıkar ve menfaatleri doğrultusunda insanları köleleştirmeye hizmet eder. Faaliyetleri asimilasyona yöneliktir. Bir Müslümanın bütün inançlara saygı duyması gerekir.
  • Diyanet’in kaldırılması için mücadele verilmeli, din devlet tekelinden alınmalı. Devlet, dini bir silah olarak kullanıyor. Diyanet’te reform yapılması işe yaramaz, devlet sıkıştığında Diyanet’i her zaman kullanır. İslam aslında bir diyanet kurumunun kurulmasını önermez, cemaatler özgür bir şekilde gelişir, dini hizmet verir. Devlet baskı altında almasa cemaatler varlıklarını sürdürebilir.
  • Diyanet hak taleplerinin önünü tıkayan bir kurum. Giderek de faaliyet alanını genişletiyor. Bazı Melelere (bölgedeki din adamları) maaş bağladılar, şu anda Diyanet’in güdümündeler. Medreselerin de Diyanet’e bağlanmasına uğraşıyorlar. Cemaatlerin, grupların, âlimlerin özgür olmaları gerekir.
  • Din görevlilerinin sahip olduğu özlük hakları, toplumda onlara verilen bir rol var, çözüm ararken bunlar korunmalıdır ama sorun Hükümetin Diyanet’i yönlendiriyor oluşunda…
  • Dinin tanımı üzerinde ittifak ettikten sonra Diyanet gerçekten gerekli mi, değil mi diye tartışalım. Din beşikten mezara kadar insanlara lazım olan bir ilahi düzendir. İslam’da din devlete de hâkimdir onun kulağını da çeker, camiye de hâkimdir. Diyanet temsil olarak bütün kanatları kırılmış bir kurumdur, bu haliyle sadece namaz kıldırma müessesesidir. Diyanet din konusunda bilgili değildir, devlet tekelinden çıkarılıp Kuran’ı ve Sünneti bilen bağımsız bir kurum haline gelmelidir.
  • Diyanet konusunda sivil toplum olarak “bu yapıyı nasıl özerk hale getiririz”i tartışıp çalışmamız lazım.
  • Diyanet kaldırılsın mı, devlet tekelinden çıkarılsın mı sorusunda bir boşluk var. Serbest kalınca ISİD gibi gruplar ne olacak?
  • DİB başkanı halk tarafından seçilmeli, özerk bir kurum olmalı.
  • Kadın hakları alanında çalışıyoruz. Van’da, çocuk yaştaki evlilikleri önleme çalışması yaparken yanımızda müftülükten birileri olmadan köylere giremiyoruz. Diyanet kaldırılmamalı ama yeniden yapılandırılmalı.
  • İdeal olan din hizmetlerinin sivil topluma bırakılması. İnançsızlar kendilerini özgür hissetmeli, devlet bunun garantisini sağlamalı. Diyanet’i yarın kaldırmak kaotik bir duruma neden olur, bizim insanımız devletin hakemliğine ihtiyaç duyuyor, “Diyanet olmasa biz birbirimize gireriz” diye düşünüyor. Diyanet’in özerkleştirilmesi lazım. Diyanet hac, umre, fetva konusunda faaliyetlerine devam edebilir ama yöneticileri siyasetten uzak dursun, darbeye destek değil, engel olsun.
  • Diyanet olmazsa din elden gitmeyecek, düzene girecek, elbette bir geçiş süreci de olacak.
  • Hayatını dini referanslarla yaşamak istemeyenlerin durumu ne olacak? Devlet, inancı olmayanların da hakkını korumak zorunda…
  • Diyanet değil Diyanet’e olan ihtiyaç ortadan kaldırılmalı. Diyanet hayatımızdan böyle çıkar. Ramazan ayı dışında Diyanet’e çok ihtiyaç hissetmiyoruz, imsakiye çıkınca duyuyoruz Diyanet’i…
  • Devlet, din meselesinde sadece herkesin din ve ibadet özgürlüğünü korkmadan kullanabilmesinin güvencesi olsun.