Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin laiklik ve laikliğin gündelik hayatımızı nasıl etkilediği üzerine birlikte düşünmeyi ve toplumun çeşitli kesimlerinden konuyla ilgili kişileri bir araya getirerek kapsamlı bir diyalog ortamı oluşturmayı amaçlayan “Gündelik Hayatta Laiklik Tahayyülleri” başlıklı çalışma çerçevesinde gerçekleştirdiği yuvarlak masa toplantıları devam ediyor.

İlki sivil toplum kuruluşlarından, ikincisi üniversitelerden katılımcılarla gerçekleşen yuvarlak masa toplantılarının üçüncüsü, “Gündelik Hayatta Laiklik: Okul” başlığıyla 3 Ekim 2009’da Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusu’nda yapıldı. 

Eğitim kurumlarını, “okul” çatısı altında bir araya gelen tüm unsurları, öğrencileri, öğretmenleri, çalışanları ve idari kadrosuyla bir bütün olarak düşünmeyi öneren toplantıda, “Kavramsal düzeyde ve pratikte laiklik ilkesi, farklı eğitim alanlarında ve aşamalarında nasıl uygulamaya konuluyor?” sorusuna yanıt arandı.

Toplantıya, ilköğretim ve lise öğretmenleri (din ve felsefe öğretmenleri de dahil), idareciler ve öğrenci velileri, üniversitelerden akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler ve konuyla ilgili çalışmaları bulunan bir gazeteci-yazar katıldı.

Sorunların tespiti, tartışılması ve sorunlara dair gelecek tahayyülü aşamalarını içermesi öngörülen tartışma toplantısı için hazırlanan kılavuz sorular, toplantı öncesinde katılımcıların dikkatine sunuldu.

‘Önce sistemi sorgulamak gerekli’

“Eğitim sisteminde laiklik” meselesinin tartışıldığı birinci oturumda, “eğitim sisteminden” önce laikliğin içerisine şekillendiği sistemin kendisine bakmanın gerekli olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı. Dinin Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye’de önemli bir olgu olduğu ve bugün yaşananları anlayabilmek için Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinin de değerlendirilmesinin doğru olacağı ifade edildi.

Katılımcılar, Türkiye’de laikliğin "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanan halinin kavram ve uygulama olarak problemli olduğunu dile getirirken, Başbakanlığa bağlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı kurumunun mevcudiyetine işaret etti. Tartışmalarda mevcut laiklik tanımının dini yok saydığı, bu yüzden toplumun içine sinmediği, laiklik tahayyülünün karışık olduğu, dini ve kültürel açıdan çoğunluğu Müslüman bir ülkede yaşandığı, günümüzde geçmiştekinden çok daha fazla Müslüman olan-olmayan çatışması gözlemlendiği, uzlaşma kültürünün giderek tehlikeye girdiği şeklinde görüşler ifade edildi. Türkiye'deki laikliğin "milli bir laiklik" olarak tanımlanabileceği belirtilirken devletin öğrenci ve öğretmenlere sınırlamalar koyarak okuldaki laikliğin çerçevesini kendisinin çizdiği vurgulandı.

Laiklik “okul” genel başlığı altında mekâna bağlı olarak değerlendirildiğinde de okullardaki müfredat meselesi, Darwin Evrim Teorisi tartışması, okullardaki din eğitiminin Sünni mezhebi temel alması, din dersinin zorunlu oluşu, dini bayramların kutlanması söz konusu olduğunda okullarda her dine eşit mesafeyle yaklaşılmaması gibi konular üzerinde duruldu.

Katılımcıların bir kısmı din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılarak seçmeli hale getirilmesini, seçmeli dersin de öğrencilerin tercihlerini özgürce ortaya koyabilecekleri bir içerikle hazırlanması gerektiğini savunurken, bazı katılımcılar da din derslerinin zorunlu olmaya devam edebileceğini ancak, içeriğinin Sünni Müslümanlık dışındaki inançlar hakkında bilgileri de kapsayacak şekilde yenilenmesinin faydalı olacağı yönünde görüş belirtti. Din dersinin zorunlu/seçmeli olması meselesi tartışılırken yalnız din derslerine değil müfredatın geri kalanına da bakmak gerektiği, tarih gibi sosyal bilimler derslerinde de toplumun çeşitli kesimlerini “ötekileştirmeye” yol açabilecek nitelikte bir içeriğin sunulduğuna dikkat çekildi.

Toplantının bir bölümünde azınlıkların eğitim kurumlarında laiklikle ilgili yaşadığı problemler de dile getirildi. Müfredatta Ezidilerin varlığından bile söz edilmediği, 1980 sonrası getirilen zorunlu din dersi uygulamasıyla Ermeni, Rum, Yahudi öğrencilerin yaşadıkları sıkıntılar, azınlık mensubu öğrencilerin din dersinden muaf tutulduğu durumlarda da diğer öğrenciler arasında “farklı” olarak değerlendirilmelerinin yol açtığı problemler yaşandığı kaydedildi.

Karşılıklı tartışmalar nedeniyle zaman zaman gergin olarak nitelendirilebilecek anların yaşandığı toplantının son bölümünde katılımcılar ele alınan konuların ışığında nasıl bir gelecek planlanabileceği üzerine görüşlerini ifade etti.

‘Yeni anayasa şart’

Tartışmalarda; serinkanlı tartışmaların önünü açmak için geçmişe bakılabileceği ama bunun toplumda ayrışmaya neden olmaması gerektiği, adalet ve özgürlüğü temel alan yeni bir Anayasanın şart olduğu, artık herkesin yalnız kendi inancını değil başka inançlara sahip insanların haklarını da savunmasının zamanının geldiği, azınlıkların toplumda folklorik bir öğe olarak algılanmasına bir son verilmesi gerektiği, öğrencilerin zihnine ipotek koymayan, kendini geliştirebilmesine olanak veren, empati kurmayı kolaylaştıran bir eğitim anlayışının hakim olması, rövanş mantığının bir kenara bırakılıp demokrasi kültürünün içselleştirilmesi, öğretim kurumlarında ibadet için yer ayrılıp/ayrılmaması meselesini çözmek için bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi “sessizlik odaları” olarak adlandırılan ortak kullanıma açık mekanların oluşturulabileceği, din eğitiminin seçmeli olması ve içeriğinin daha kapsayıcı hale getirilmesi gibi fikirler dile getirildi.

Proje, Avrupa Komisyonu (Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı - EIDHR) tarafından desteklenmektedir.