Ekler:
Dosya
Bu dosyayı indir (saha-sayi-7.pdf)saha Sayı 7

COVID-19 pandemisinin tetiklediği küresel sağlık krizi, yurttaşlığın anlamını ve devlet-toplum ilişkilerini kökten biçimde etkilemeye aday tarihsel nitelikte bir olay. Halihazırda derin ve çok-boyutlu (ekonomik, siyasal ve ekolojik) bir kriz içerisinden geçmekte olan dünyanın pandeminin yarattığı sarsıntının ardından ne yöne doğru yol alacağını belki bugünden kestirmek mümkün değil. Ancak hiç kuşku yok ki, yaşadığımız günlerin uzun erimli sonuçları olacak. Keza geride bıraktığımız bir yıl ekonomiden sosyal politikaya, toplumsal cinsiyet ilişkilerinden çevreye, uluslararası politikadan güvenlik teknolojilerine bir dizi alanda çarpıcı, hatta yıkıcı etkiler üretti. Halk sağlığı adına alınan tedbirlerin neden olduğu işsizliğin ve gelir yıkımının boyutu, sayılı ülke haricinde kalan geniş bir coğrafyada kolaylıkla altından kalkılamayacak mertebeye varmış durumda. Bu şoku geçici gelir desteği gibi programlarla şimdilik telafi etmeyi başarmış ülkelerde ise ekonomik toparlanmanın ne vadede ve biçimde olacağı belirsizliğini korumaya devam ediyor. Ekonomik belirsizlikler eşzamanlı olarak son kırk yılda neredeyse tüm dünyada hayata geçirilmiş olan yapısal reformların neden olduğu sorunları da ortaya sermiş durumda. İşsizliğin arttığı, çalışan yoksulluk olgusunun kalıcılaştığı, refah devleti uygulamalarının altının oyulduğu bir konjonktürde ortaya çıkan pandeminin ilk eldeki sonuçları tam da bu reformlar nedeniyle çok daha ağır tecrübe ediliyor.

Diğer yandan, tüm bunların son on yılların hakim politikalarına yönelik bir sorgulamayı ve tepkiyi doğurması da olası. Pandemi, zaten parıltısını büyük ölçüde yitirmiş olan neoliberal küreselleşmeciliğe yönelik rahatsızlığı derinleştirebilir. Ancak bunun daha fazla özgürlük ve eşitliğin kapısını açıp açmayacağı hâlâ bir soru işareti. Yelpazenin bir ucunda otoriter popülist akımların otarşi vaatleri, diğer ucundaysa evrensel temel gelir hakkı ya da ilerici vergilendirme gibi talepler yer alıyor. Kısacası, gerek pandemi koşullarının ortaya çıkardığı sonuçlar, gerekse pandeminin neden olduğu akut şokun ardından yaşanabilecek dönüşümler politik mücadelenin konusunu oluşturuyor. Bu mücadelelerin nasıl seyredeceği yurttaşlık mefhumunun da içeriğinin nasıl yeniden tanımlanacağını belirleyecek. Yurttaşlığı yalnızca içerdiği haklar ve ödevlere ilişkin normatif boyutuyla değil aynı zamanda bir pratikler toplamı olarak düşünecek olursak, post-pandemi dönemde yurttaşlığın anlamının bu çetin sorgulamalar ve mücadeleler içerisinden yeniden kurulacağını ifade edebiliriz. Devlet-toplum ilişkilerinin daha güvenlikçi, kısıtlayıcı ve denetimci bir yöne gidip gitmeyeceği, aşağıdan gelişen tepkilerin ne ölçüde etkili olacağına bağlı.

saha’nın bu sayısında pandemiyle birlikte beliren küresel manzaranın Türkiye bağlamındaki izdüşümlerine odaklanıyoruz. Son yirmi yılda radikal bir dönüşüm geçirmiş olan Türkiye’nin serüvenini küresel boyuttaki gelişmelerle birlikte ele alıyoruz. Pandeminin izlerini geniş bir sahada takip etmeye, böylece yaşanan sağlık krizinin halihazırda var olan ekonomik politik bağlamla nasıl etkileştiğini sorgulamaya gayret ediyoruz. Bu anlamda sayının odağında karşı karşıya olduğumuz koşulların özellikle sesi daha zayıf çıkan kesimler açısından ne türden sonuçlar ürettiği sorusu yer alıyor. Muradımız Türkiye’de yurttaşlık pratiklerinin daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir biçimde yeniden düşünülmesi çabasına katkıda bulunmak.